“`html
Amerikan Ruhu ve Çağın Teması: Kayıptan Kurtuluşa Uzanan Yollar
Lisa Adams ve John Heath, 2007 yılında yayımladıkları “Diyet Kitaplarını ve Kurgu Eserlerini Anlamak” adlı eserlerinde, diyet kitapları ile kurgu eserlerinin Amerikan kültürüne yansıması üzerinde duruyor. Peki, kilo verme temaları ile kötü karakterlerin ve kurtuluş hikâyelerinin ortak noktaları neler?
Başlangıçta, kilo vermeyi teşvik eden bir kitabın kurgu bir roman ile karşılaştırılması sıradan bir yaklaşım gibi görünebilir. Ancak, bu iki tür arasında derinlemesine bir bağlantı olup olmadığını sorgulamak son derece ilginçtir.
Okurlara estetik, uzun yaşam, sürekli fit görünme ve dolayısıyla mutluluğun sırlarını sunan diyet kitapları ile, şehirli “orta sınıf” kadınlara hitap eden ve onlara maceralara sürükleyen kurgu eserleri arasında, Amerikan Ruhu’ndan çok daha fazlası var olabilir: Çağın Ruhu. Bu çağ, bireyin özgürlüğünü ve mutluluğunu yücelten, büyük anlatıların kalıntıları üzerinde yükselen bir yapıdır.
Bu ruh, Dostoyevski’nin Yeraltı Adamı adlı eserinde ele aldığı öfke yüklü alaycılığıyla ortaya çıkmaktadır:
“Peki, siz pozitif ve normal durumlardan, kısacası refahın insan çıkarlarına uygun olduğundan böylesine emin olabiliyorsunuz? Mantığınızın bu konuda yanıldığını düşündünüz mü hiç? Belki insan yalnızca refahı değil, acıları da tercih eder. Bu açıdan, insanoğlu için acıların, refah seviyesinde yararlı olması da mümkündür.”(1)
Yeraltı Adamı bu düşüncelerle akıl yürütmeye devam ediyordu: “Eğer bana sorsanız, sadece refahı sevmek bir tür ayıptır.”
Yeraltı Adamı, sürekli mutluluğu ve memnuniyeti arayan Batılı düşünceleri eleştirirken, haz arayışının doğasının otoriter bir yapıya büründüğünü savunuyor. Günümüzde, kitapçılarda rafları süsleyen mutluluk, güzellik ve başarı vaatleri karşısında nasıl bir duruş sergilerdi acaba?
Haz arayışı, Theodor Adorno ve Max Horkheimer’a göre, modern bireyin ölüm korkusunu bertaraf etmesi amacıyla gereklidir. İnsanın hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan koşulların sağlanması, bireyin kendi iradesi çerçevesinde gelişmesine bağlıdır. Bu bağlamda, bilginin kullanışlı hale getirilmesi, varoluş mücadelesinin bir aracı haline gelir. Böylece, ölüm korkusu ve bireyi koruma çabası, Adorno ve Horkheimer’a göre “aydınlanma biçiminde katılaşan bir ego” yaratır. Nihayetinde, Batı rasyonalizminin temelinde yatan, ölüm ve kader karşısında duyulan “evrensel panik”tir.(2)
Adorno ve Horkheimer’ın tanımladığı Batı rasyonalitesi, Tanrı’nın yitirildiği bir Aydınlanma döneminin sonucuydu. Tanrı artık yoktu ve “kendine hâkim birey”, tanrısız bir dünyada kendi yolunu bulmaya çalışıyordu. Zamanla, yerde bıraktığı tanrısını ve kutsal figürlerini yeniden çağırarak haz ve mutluluk arayışına katılacağını bilmeyecek kadar kördü. 21. yüzyıl ise, “aydınlanmayla şekillenen ego”nun dönüşümüne tanıklık ediyor; ne de olsa, “Katı olan her şey buharlaşıyordu.”
İntihar: Çoksatarların En Dikkate Değer Teması
Albert Camus, felsefenin en ağır konu olarak intiharı ele aldığını belirtmişti. Ancak günümüzde, kişisel gelişim alanında intihar oldukça “hafif” bir tema olarak karşımıza çıkıyor. Büyük trajedilerin gerekmiyor, aniden sıkılınca hayatın monotonluğundan vazgeçmek ve intihar düşüncesi akla geliyor. Bunun örneği, dünya genelinde 10 milyon kopya satan “Gece Yarısı Kütüphanesi” adlı eserdeki Nora karakteridir.(3)
Nora, hayatının her anının yanlış olduğunu düşünerek intihar eder ve sonrasında yaşam ile ölüm arasındaki geçiş alanında, Gece Yarısı Kütüphanesi’nde kendini bulur. Kütüphanenin raflarında bulunan sonsuz sayıda kitap, Nora’nın alternatif yaşamlarını anlatmaktadır. Bunun sonucunda, hayal ettiklerinin doğruluğunu sorgulayacaktır. Kütüphane, yıldızların altında dolanan bir dizi hayatı deneyimleme fırsatı sunar; jeolog, pop yıldızı, anne… Olasılıklar sonsuzdur. Amerikan rüyası kadar çeşitli olan bu senaryolardan hiçbiri onu tatmin etmez.
Nora, hastanede ölümle burun buruna geldiğinde var olan hayatının ne kadar değerli olduğunu fark eder. Küreselleşmiş Amerikan Rüyası, sunduğu tüm olanaklarla denendiği halde, hayatın gerçeğini görmezden gelmiştir.
Gece Yarısı Kütüphanesi, belki de bir çoksatar endüstrisinin simgesidir. Haz garantili öyküleri sunan kitap rafları, okumayı hızlandırarak müşterilerin tatminini sağlamaktadır. Şayet bir okuyucu romanı yeterince ilginç bulmazsa, hemen diğerine yönelmekte tereddüt etmez. İşte kütüphanenin, yani endüstrinin vaadi: Sıkıntıya son vermek. Bu endüstri, memnuniyetsiz bir okuyucu kitlesinin ilgisini canlı tutmak için durmaksızın yeni eserler çıkarma çabasını benimsemektedir.
Romanın sonunda, var olan hayat kutsanırken, pişmanlıklarla geçen bir ömrü olan okuyucuya kendi yaşamının anahtarını vermektedir. Sadece birkaç saat içinde, tedavi seanslarının bile veremediği güvenle varlığını kabul eder insan. Ancak değişim ve potansiyellerin devinimi için kapitalizmin göz alıcılığına ihtiyaç vardır; işte Gece Yarısı Kütüphanesi’nin işlevi de bu gerçeklik üzerinedir.
Paulo Coelho’nun “Veronika Ölmek İstiyor” adlı eserinin kahramanı da hayata veda etmeye karar verirken uyuşturucu kullanır. Hayattan bıkkınlık duymaktadır ve 24 yaşındaki Slovenyalı Veronika, “hayatın, ölümle son bulması gerektiği” düşüncesindedir. Ancak “Ya Tanrı varsa?” sorusu, yaşamına yeniden dönmesini sağlayacak olan düşünce olacaktır.(4)
Veronika, hastaneye yatırıldığında yaşamının son günlerini yaşamakta olduğunun bilincindedir. Hemşire, ona haz arayışının ilk deneyimini sunarak sorar: “Mastürbasyon yapmak ister misiniz?” Ölümün panzehiri, elbette ki hazdır.
Sonuç: Kamusal Alanın Yokluğunda Kaybolan Umutlar ve Kahramanlar
Plato’nun, Faust’u ölmeyi istemekle nitelendirdiği bu yön, modern bireyin gerçek dünyadaki deneyimsel özgürlük arayışına dönüşüyor. Geçmişte varolan tüm mitlerle, ideallerle edindiği birikimden ne kadar uzaklaşabilirse, o kadar kaygı ve ruhsal bir çöküntü yaşıyor.
Adorno ve Horkheimer’ın dile getirdiği evrensel korku, bireyin trajedik dönüşümünü anlatan bir hikâyeye dönüşürken, kamusal alanın daralması, bireyi yalnızca kendi iç çekişmelerinde kaybolmaya iter. Bireyin yerine getirmesi gereken ahlaki yükümlülükleri dile getiren hikâyeler gün geçtikçe artarak, insanı sadece kendi hayal gücüne dayalı bir gerçekliği yaşamak durumunda bırakıyor.
Sonuç olarak, 21. yüzyılın anlatıları, insanlara, tarihsel ve toplumsal bağlamdan yoksun bir varlık biçimi sunuyor. Artık her birey, kendi benliğinin yalnızca bir yansıması haline gelmiş durumda. Kurgu eserler ve çoksatarlar, bireyi kendi iç dünyasına hapsetmiş ve gerçek deneyimlerin önünde bir perde oluşturmuştur.
NOTLAR:
(1) Dostoyevski, Yeraltından Notlar, çev. Mehmet Özgül, Adam Yayıncılık, 1982.
(2) Theodor Adorno ve Max Horkheimer, Aydınlanmanın Diyalektiği, çev. Oğuz Özügül, Kabalcı Yayınevi, 1995.
(3) Matt Haig, Gece Yarısı Kütüphanesi, çev. Kıvanç Güney, Domingo Yayınevi, 2022.
(4) Paulo Coelho, Veronika Ölmek İstiyor, çev. Haldun Pamir, Can Yayınları, 2019.
(5) Bu tartışmayla ilgili olarak bu yazıya ve bu söyleşi linkine bakılabilir.
(6) Henri Lefevbre, Gündelik Hayatın Eleştirisi II, Çev. Işık Ergüden, Sel Yayınları, 2010.
(7) Marshall Berman, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, çev. Ümit Altuğ-Bülent Peker, İletişim Yayınları, 1994.
(8) Richard Sennett, Kamusal İnsanın Çöküşü, çev. Serpil Durak, Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, 2002.
(9) Aslı Güneş, “Aşkın Ekonomi Politiği”.
(10) Matt Haig, Hayat İmkânsız, çev. Kıvanç Güney, Domingo Yayınevi, 2024.
(11) Elbette, “vuruş” sayısını tutturma zorunluluğu, birçok kitabı ve tartışmayı bu yazının kapsamının dışında bıraktı.
“`
More Stories
Yılmaz Güney’i canlandıracak aktör belli oldu
İstanbul’da okullar bugün tatil edildi!
Şakir Paşa Ailesi’nde nostaljik dokunuş: Titanik hayranları ayrıntıyı kaçırmadı